29 Mayıs 2012 Salı

Şarapta Pişirilmiş Zümrüd-ü Anka Kuşu Tarifi. 03


Ertesi gün aynı iddiayı işleyen yeni bir konu, bu sefer de Oklitus tarafından açıldı. Konuda yine mükerrer taranmış ZıpZıplardan alınmış birer sayfa örnekleniyor, her iki sayfanın da altında C5'e benzer kırmızı renkli bir kalemle yazılmış izlenimi yaratan bir iz var. 32 sayfadan 6 sayı desek, 192 sayfa içinden bir tek sayfa seçilmiş. İlginç...

Şarapta pişirilmmek istenen Zümrüd-ü Anka Kuşu doyurucu olmazsa diye temcit pilavıyla birlikte sunulmak istenmektedir, anlaşılan...




İkna edici değil mi? İkna olmaya can atıyorsanız, evet! :)

Öncelikle "paylaşımları incelemiş, kesinlikle farklı taramalar olduğunun teminatını vermişken Andersen konusundaki bu ısrarın nedeni ne" diye sordum ve hoşnutsuzluğumu dile getirdim. "Madem ısrar var, öyleyse kanıtlayın" diye ekledim. Sonra yine de her ihtimale karşı her iki sayfayı da incelemeye aldım, C5 işaretnin göründüğü yeri azıcık büyütmek bile bunun baskıdan kaynaklandığını açıkça görmeye yetti.. Magenta renkli C5'in üzerinde baskı kalıbından kaynaklanan pikselleşme yani bir tür tram var. Bu tarz basılarda basımevlerinin ana renkler için ayrı kalıplar kullandığını ve üst üste basılan renklerin ara renkleri nasıl oluşturduğunu bilmiyorsanız yanılabilirsiniz elbette.

"Sen bu tür şeyleri gözden kaçıracak adam değilsindir Oklitus, ama hayırdır inşallah" mealinde bir şey yazıp, ardından benzemezlik durumunu açıkladım. İpler gerildi.

Oklitus'un kanıtlamaya ihtiyacı yokmuş, gördüğü bir benzerliği paylaşmak istemesi ısrar anlamına gelmiyormuş, bunda ne sakınca varmış, diğer konuya yazmayıp yeniden konu açmasının nedeni, ilk konuyu açan kişinin "artık yazmayın" ricasıymış, falan...

Süvari birliği de yetişti, Heidi de bir şeyler söyledi. Geçmiş zaman, ne dedi tam hatırlamıyorum, hatırladığım;"Andersen'in karşı firmaya da çalışan biri olma ihtimalinin bulunduğu, aramızdan kimsenin onu görmediği, konuşmadığı, kim olduğunu bilmediği," filan... Bir de agresif tonlamalarla söylenmiş gibi kalmış aklımda...

Uzun zamandır bu tondadır Heidi'nin mesajları.. Taa, Rcihan meselesi ortaya çıkıp, Heidi-Kutuge sürtüşmesi yaşandığı, Heidi ve Oklitus'un, her ikisinin de profillerindeki tüm arkadaşları arkadaşlıktan çıkardığı zamandan beri böyle. Düzelir diye ummuştum ama, olmadı bir türlü.

Ama, evet doğruydu, onu görmemiştik, tanımıyorduk vs.. Hatta Ankara buluşmalarından birine çağırmış, telefon numaramı vermiştim, ama o aramamıştı. Bu durum karşı firmanın elemanı olarak algılanmasına yeter miydi? Öyle olsa ne çıkardı? Zaten sözkonusu Ankara toplantısı karşı firmanın bir elemanı, Mr.Yer6 ve Oklitus tarafından gerçekleştirilecekti..

Soru:
Forum yönetiminde siz olsanız Andersen'in toplantıya katılmak istemeyişini nasıl yorumlarsınız?
•    Bize güvenmiyor
•    Rakip firmaya güvenmiyor
•    Kendine güvenmiyor
•    Andersen değil Grimm bu adam
•    Zaten masal anlattığını biliyorduk biz

Soru:
Sizce, Andersen'in bakış açısından, toplantıya katılmak istemeyişine en iyi mazeret aşağıdakilerden hangisi olabilir?
 •    Bana zılgıt çeken üst yöneticiye aynı masaya ne oturacam ya!
•    İstemiyorum kardeşim, zorla mı?!
•    Yaşım tutmuyor
•    Bayan olduğum anlaşılınca asılmasın bu adamlar!
•    Toplantılardan hazzetmiyorum
•    Evim uzak
•    Namazı kaçırmayayım
•    Doktorla randevum var
•    Tanınmış olmak ne kadar istesem de böyle toplantılara katılmamı engelliyor
•    Arabam arızalı
•    Hanım izin vermiyor
•    9 / 18 mesai var bizde
•    Elini verirsem kolumu kurtaramam sonra
•    Cep delik cepken delik, üstümde yok metelik
•    Hastamı kime emanet edeyim?
•    Karşının taksisi olduğum anlaşılmasın
•    Farklı iki rumuzumdan ancak biri katılabilir toplantıya
•    Ne giysem acaba?
•    Diğer rumuzumla beni tanıyanlara durumu nasıl açıklarım?
•    Prostatım azdı yine
•    Mideyi üşütmüşüm
•    Bu gün olmaz, başım ağrıyor
    Dikkat: Soru hatalı bulunmuştur... Verdiğiniz yanıt değerlendirmeye alınmayacak, Forum yönetimi meseleyi kendi görmek istediği gibi görmeye devam edecektir.

    Neyse efendim, Andersen'in olası gerekçelerini bir tarafa bırakıp devam edelim biz:
    Bu sefer kanıt sunmak zorunluluğu bana düşmüştü. Konular havada kalsın, bitmemiş işe dönüşsün istemem. En hassas deterjan olan "gerçek" ile temas etmek kirli düşüncelerden arındırır, diye insana güven temelli bir saflık halim vardır. Lakin birileri meseleyi kazanmak-kaybetmek açısından görmeye başlandığında pek geçerliliği yokmuş bu düşüncenin.

    Netekim, her iki taramanın baskıdan kaynaklanan renk taşmalarını büyük ölçeklerde örnekleyerek sayfalar arasındaki farkı gösterdim.


    İki tarama aynı olmadığı gibi aynı nüsha bile değildi! İkinci bir mesaj daha atıp, sonucu sağlama aldım ve farkın çok daha net görüldüğü bir resim verdim.


    Sonra konuya 25temmuz yazdı, "tarafsızlık adına yorum yapmayacağını" bildirdi. Yorum yapmayacak bir kişinin yazmaktan amacının ne olduğunu, sunulan resimler ışığında yoruma ihtiyaç olup olmadığını, sizlere bırakıyorum.
     
    Yine de söylemeden geçemeyeceğim: Nasihat verdiğimi düşünmenizi de istemem, ama benim için ilkedir; "doğrudan yana değilsen tarafsız değilsindir! Yanlış olana avantaj sağlar doğrudan taraf olmamak".

    Bir iki gün selamı sabahı kesti Oklitus, sonra telefonla aradı, gönlümü aldı. Ben, "asıl, ilk konuyu açana üzüntü kaynağı olduğumuz için rahatsızlık duyduğumu, gereksiz bir çıkış yaptıklarını" belirttim. Tatlıya bağladık meseleyi. Yani ben öyle sandım.

    Bu noktada artık Andersen'in peşinde koşmaktan vazgeçer birileri diye umuyorsunuzdur... Eh, demek saflık Mr.Yer6'ya özgü bir şey değil anlaşılan...

    Bu arada ilginç bir şey oldu. Andersen kendisi hakkında üst yönetim odasında konuşulanlardan haberdar olmuş çağırışımı yapan bir çalışma yayınladı.


    Hoppala! Al bir endişe kaynağı daha... Endişenin ne olduğunu ileride göreceksiniz, telaşa mahal yok.

    Yani ZAK'ın tüyleri yolunmuş, pişirileceği tenceredeki su ısınmış, hatta kaynamıştı...Geriye kafasını kopartıp bacaklarından tutarak tencereye daldırmak kalmıştı. Bu noktaya geldikten sonra, akşam yemeği menüsünden de çıkarmak olmazdı ZAK'ı. Biraz sos ilavesi ile tadından yenmezdi doğrusu.. Sos'u da uzaklarda aramaya gerek yoktu. Taa, yönetici odasından ZAK'ın S.O.S. çığlıklarını duyan, yani "ÇF sofra adabı" açısından sergilenebilecek en kötü tavrı sergileyen biri vardı... "Mııımmhh!.. Tam dişime göre" diyenler gözlerini o tarafa çevirdiler..

    Lakin bir iki diş kırıldı, o ayrı mesele.. :)


    Günün Sözü:
    Mide bulantısı gıda zehirlenmesinin habercisi olabilir, malum; her kuşun eti yenmez!

    Devam edecek..

    16 yorum:

    1. Merak ediyorum, ham taramayı beyazlatınca acaba aynı tonlar elde edilebilecek mi? Hiç sanmıyorum. Andersen'in günahını almışlar.
      Adam(?) daki iç görü de mükemmel.
      Vay geldi Mr.Yer6'nın başına.
      Andersen'in Mr.Yer6 ile aynı kişi olduğu, Mr.Yer6'nın aynı anda iki kişi olarak görünemeyeceği için Andersen'in toplantıya gelemediği veya Mr.Yer6'nın suç ortaklığı yaptığı, yönetim odasındaki konuşmaların Andersen'e sızdırıldığı, zaten ilk günden beri Mr.Yer6 tarafından korunup kollandığı,.. vs. vs.
      ZAK, yalım yalım, dokunan yanıyor.

      YanıtlaSil
      Yanıtlar
      1. Ham taramayı parlatırken kullanılan yönteme bağlı elde edilen tonlar. Aynı tarama bile olsa, Photoshop ile curve düzenleme gibi bir yöntemle yapılan parlatmalarda asla aynı ton tutmaz. Hele ki farklı nüshadan farklı scanner ile yapılmış farklı bir taramada hiç tutmaz.. O yüzden bu tür bir değerlendirmede ölçüt olarak tonlardan ziyade, sayfa eğriliği, crop miktarı, basılan kağıttaki sonradan oluşma iz ve lekeler vb. şeyleri almak yerinde olur. Örneğimizde baskıdan kaynaklanan renk kaymaları farkı ele veriyor, ilk izlenimin yanlışlığını ortaya koyuyordu...

        Andersen'in Mr.Yer6 tarafından korunuyor gibi görünmesi iki rumuzun arkasında aynı kişi olabileceğini düşündürtebilir, normaldir.. :) Lakin Mr.Yer6'nın koruduğu Andersen nezdinde aslında "Hak"dır...

        Sil
    2. Ben öyle düşündüğüm için söylemedim, yönetim odasında size gelebilecek suçlamaları tahmin etmeye çalışıyordum sadece.
      Tabi ki sizin "Hak"tan yana olduğunuzu biliyorum. Alındınızsa özür dilerim.

      YanıtlaSil
      Yanıtlar
      1. hayır hayır alınmadım yav... her şey olup bittikten sonra konuyu değerlendirirken böyle bir ihtimalin geride kalanların aklından geçebileceğini zaten biliyordum. çünkü aynı şekilde benim aklımdan da kim olabileceği yönünde türlü ihtimaller geçiyordu. zaten konuyu çetrefil kılan şeylerden biri de budur.. ilerledikçe açıklamaya çalışacağım...

        Sil
    3. VIPcilerin en büyük hizmetkarı, Sistemin yıkılmaz fedaisi, şimdi sistemi eleştiriyor.
      Değişmeyen tek şey değişimmiş. bunu kabul ederim.
      Ama armut dibine düşermiş. bunuda bilirim ve kabul ederim.

      eğer forumdan atılmasaydınız, yine ''EN BÜYÜK VIP HEYOOOO'' tezahüratlarıyla, surlardan içeri girecektiniz.
      Takdiri ilahi.
      İstanbul'un fethinin 559. yılı kutlu olsun.

      YanıtlaSil
      Yanıtlar
      1. VİP sistemi paylaşımda bulunanların haklarının değil, telif sahiplerinin haklarının korunması açısından anlamlıdır. Ama bir oluşumun yaşaması isteniyor ve yaşam ile sistem arasında bir tercih yapılması gerekiyorsa VİP sisteminin revize edilmesini tercih ederim ben. Zira yaşamayan bir oluşumun herhangi bir işlev yerine getirmesi beklenemez..

        Özetle, "hizmetkar" olmaktan gocunacak bir şey yok, hizmet edilen şey adil olduğu sürece.. Asıl adil olmadığını bile bile, cilalı bir kılıfta sunulan başka şeylere hizmet edenler şapkayı önüne koyup düşünseler daha anlamlı bir harekette bulunmuş olurlar.

        Anılarınızı tazelemek pahasına geçmişte ne dediğimi de göstereyim...

        "kapalı link koşul değil. elbette olası telif sorunları nedeniyle tercihimiz bu yönde ama, kimseyi paylaşımını kapalı link olarak vereceksin diye zorlamıyoruz..

        ancak forumu bağlayacak bir hukuki gelişme olur, bir yayınevi "şu-şu kitaplarımı açık link olarak herkesin ulaşabileceği şekilde veriyorsunuz, buna müsade edemem," diye yönetime başvurur veya yayıncılar arasında yer alan forum üyelerimize, ki çoğu yönetim kadrosundadırlar, rica ederler, o zaman link kilitlenir veya paylaşım tamamen kaldırılır..

        sistemin özü, kimseye zarar vermemek üzerine kurulu..

        periyodik yayınlarda tekrar basım sürecinin çok uzun zamana yayılması veya hiç gerçekleşmemesi gerçeğini göz önüne alıyoruz elbette. ama yayının telif hakkına sahip olduğu sürece yayınevinin hakları bizimkilerin üstünde. yani özgürlük filan gibi karvamlarla yasal sınırları zorlamadan "biz bildiğimizi okuruz" demek mümkün olmadığı gibi gerçekçi de değil. zaten öyle bir tutumumuz da yok. yayınevleri varlığını sürdürebilmeli, bir kısım okuyucu parasını vererek basılı eserleri satınalmalı ki ülkemiz yeni yayınlar kazansın. biz de, bu kazanımların zaman içinde kaybolmasını engelleyelim, sayısal arşive katalım..

        bir de diğer cephe var. yazın eserleri hep öyleydi ama bu günlerde çizgiroman eskisi gibi sadece periyodik yayın anlamına gelmiyor. grafik roman gibi albüm ağırlıklı, belli bir periyoda bakmaksızın, yayınevinin satış grafiğine bağlı olarak her an tekrar basmak isteyeceği ürünler var artık piyasada ve çoğunluğu oluşturuyorlar.. öte yandan geçmiş zaman içinde basılmış bir zagor diyelim, "klasik maceralar" gibi bir başlıkla yayın hakkını alan başka bir yayınevi tarafından tekrar basılabiliyor. bu daha önce yayınlanmış dahi olsa basım hakkı satın alınmış antetle ilgili her hukuki hakkı yayınevine veriyor. o yüzden, dirilttiklerimiz hariç, hiç ölmemiş olan yayınlar konusunda telif sorunu yaşanma ihtimali her daim var..

        yani burada birşeyler paylaşabiliyor olarak durabilmek, kimseye zarar vermeyen bir kültür ortamı olarak yaşayabilmek için halihazırdaki sistemimiz, çok tepki çekse, çok düşman kazandırsa da hak, hukuk bilen, sadece günü değil ileriyi de gören her insanın kavrayabileceği gibi gerekli.."

        Gördüğünüz gibi o gün de tema "kimseye zarar vermemek", bu gün de tema aynı...

        neyse, ilerleyen metinleri okumaya devam ederseniz Vİp oluşumuna nasıl baktığımı daha net görme şansınız olur.. Tabi daha önce yazdığım ve bir parçasını yukarıda aktardığım bir dizi yazıda sıkça geçen "gözlükleri" favori aksesuarı olarak kullananlar için yapılabilecek fazla bir şey yok.. :)

        Hak hukuk, adalet nedir bilmeyenlerden alacak ders de yoktur benim için. Gerekirse BANdırma Vapuruna biner, Ray-BAN gözlüklerimi takar, kendi yoluma giderem...

        Sil
    4. Merhaba,
      Yazılarınızı okumaktan keyif alıyorum ama yukarıdaki bazı görüşlerinize katılmadığımı da söylemek isterim, Mryer6.

      Bir kaç somut örnek üzerinden konuşursak:

      "VİP sistemi paylaşımda bulunanların haklarının değil, telif sahiplerinin haklarının korunması açısından anlamlıdır. "

      Telif sahiplerinin hakkının korunması sözkonusu eserlerin paylaşımının yasal olarak belirlenmiş süre boyunca hiç bir şekilde yapılmamasını gerektirir. Vip olarak paylaşmak ya da herkese açık paylaşmak olarak bunu ayırmak biraz "işimize geldiği gibi bir yorumlama" gibi geliyot bana. Allah aşkına bir senelik tahdit yeterli mi sizce?
      Korsanlık korsanlıktır, hırsızlıkta hırsızlık. Kaç kişiye yapıldığı ya da hangi kanallardan yapıldığı, gerçekleştirilen faaliyetin mahiyetini değiştirmez diye düşünüyorum. Dolayısıyla vip sisteminin telif sahiplerinin hakkını korumak açısından anlamlı olmadığı, tam tersine korsanlığın yakalanma ya da yayıncılar tarafından ciddiye alınıp yasal takibe uğrama ihtimalini azaltma açısından anlamlı olduğu fikrindeyim.

      "sistemin özü, kimseye zarar vermemek üzerine kurulu.."
      Ne yazık ki neticede bu paylaşımlar az ya da çok telif sahiplerine zarar veriyor. 1 senelik bekleme süresi tamamen "rastgele" belirlenmiş bir zaman tahditi olup, asgari seviyede tutulduğu ve yeterli olmadığı açık. Dürüst olmak gerekirse eğer bu paylaşımlar olmasaydı, para verip alacağım kitapların sayısı daha fazla olurdu. Bana göre bir zaman sınırlaması getirilecekse ve samimi olarak yayıncıların korunması amaçlanıyorsa asgari 5-10 sene olmalıdır.

      Yani "kimseye zarar vermemek" lafta kalıyor. Biraz insanların kendi vicdanlarını rahatlatmalarına yarıyor bu durum sadece. Yoksa etkili ve sağlıklı bir çözüm olduğunu düşünmüyorum. Sözgelimi Tay yayınlarının Zagor paylaşımlarının yapılmasında bana göre hiçbir sakınca yok. Bir hizmet bile sayılabilir. Ama Lal'in "yeni zagor" ya da "klasik zagor" serilerinin hala satıştayken, 5 sene de 10 sene de geçmiş olsa paylaşılmaması gerektiğini düşünüyorum.

      Diğer bir konu ise yukarıdaki arkadaşımızın belirttiği gibi Mryer6'nın
      tüm kötü yönleri siteden uzaklaştırıldıktan sonra yazmaya başlaması. Burada yazdıklarından çıkardığım sonuç Mryer6'nın vip'liğe karşı olmadığı, alınan kararların ve yapılan uygulamaların haksız olmasına isyan ettiği. Bu isyanda biraz geç kalmış olabilir belki çünkü herşey daha ilk baştan kendini belli ediyordu bana göre. Ama yine de sistemin içindeyken insanların eleştirel potansiyellerinin bazen bizzat kendilerince törpülendiği, sohbet edilmiş insanları kırmamak adına bazen bazı şeylerin belli bir noktaya kadar sineye çekildiği de bilinen bir gerçek. O konuda pek eleştirilecek bir durum görmüyorum.

      Bana göre ÇF'deki esas sorun haksız, problemli ve yer yer terbiye sınırlarını aşan idarecilerin ayıklanması yerine çoğunluğun bunları sessiz kalarak veya onaylayarak desteklemesi ve vip'liğin eksik dahi olsa net bir şekilde tanımlanmamış olmasından kaynaklanıyor.

      Şahsen aklı başında hiçbir insanın "sen biraz dolaş biz senin samimiyetini ölçer uygun gördüğümüz zaman statünü değiştiririz" demesini kabul edeceğini sanmıyorum.

      Yazılar keyifli gidiyor, Mryer6
      Aman devam.

      P. K.

      YanıtlaSil
      Yanıtlar
      1. telif hakları konusundaki tespitleriniz büyük oranda doğru.. ne diyebilirim ki... madem zarar veriyoruz, cümleyi şöyle revize edelim, "sistemin özü, daha az zarar vermek üzerine kurulu".. :)

        aynı yazı dizisinde ÇF sistemini bir "kitap klübüne" de benzetmiş, kitapların sadece güvenilir ellerde dolaşıma çıkmasına hizmet ettiğini anlatmaya çalışmıştım. sanırım bu daha makul bir açıklama..

        yani yasallığı şüpheli ve uzakta da olsa birilerinin az veya çok zarar göreceği bir oluşum var, öte yanda bu oluşumdan hizmet alan birileri de var ve bu birilerinin hizmet alması "iyi" bir şey. yine de alınan hizmet büyüdükçe verilen zararın artması gibi bir dilemma ile de karşı karşıyasınız.. yani birileri için iyi olan büyüdükçe, birileri için kötü olan da büyüyor. bir orta yol bulmak gerekli. bu yol da VİP sistemi olarak belirlenmiş..

        Benim konuya yaklaşımım buydu, başka kişileri bağlıyor muydu bilmem.. :) ÇF hayatım boyunca da asla 1-2 yılık şeyler yayınlamadım. çeviri balonlama çalışmalarım bile 5-10 yıl önce yayınlanmış şeylerdir..

        öte yandan madem başladık, size daha büyük gelecek bir çelişkimi itiraf edeyim.. :)

        bu iş olup bitmeden çok önce VİP sisteminin işlevsizleştiğini savlıyordum. neredeyse bir yıldır konusu açıldıkça yönetim odasında bu fikri dillendirdim.. zaten biraz da o yüzdendir "kronik muhalefet" ilan edilişim.

        VİP sistemi neden işlevsizleşmişti? Doğru çalıştırılamıyordu. Canı sıkılan VİP soluğu başka bir forumda alıyor, sistemin dayanak noktası olan güven'i parça parça ediyordu. telif hakkı filan diye dertlenmenin anlamı kalmıyordu paylaşımlar ummana açılınca, ki eninde sonunda oluyordu bu.. sistem denilen şey içindeki en zayıf halka kadar güçlüşdü, o halka da insandı.. hem üyelerin hem de yöneticileri tutumu açısından.

        o nedenle genel kabul gördüğü artık herkesçe (!) malum olan açık linke geçmek gerekiyordu. eğer açık link dert ettiğim kadar önemli bir şey ve zarar görenlerin zararı, canlarını sıkacak derecede büyük olsa ÇROP gibi çalışkan yapılanlamarın düzenlediği yarışmalarda ne ÇD'nin ne de ÇF'nin esamisi okunurdu. Demek ki alan memnun satan memnundu.. Düşünsenize sizin kitaplarınızı telif hakkınızı dert etmeden yayınlayan oluşum ile sizin isminiz aynı yarışmada alt alta üst üste yazılıyor. ödül kürsüsüne beraber çıkıyorsunuz.. garip ama gerçek buysa, yadsımak anlamsızlaşıyor..

        gelişmelerin ışığında ÇF yönetiminin büyük bölümünün VİPlikle ilgili anlayışının yukarda yazdığım bana ait anlayıştan farklı olduğu düşünülebilir. Sanırım bir noktadan sonra VİPlikte direnilmesindeki asıl etken, tabiri caizse "dönen dönsün ben dönmem yolumdan" inadı halini almış olsa gerek.. belki de sınıflı yapı hoşa gidiyordu, bilmiyorum.. benim hoşuma gitmediği kesindir...

        Sil
      2. Savaşın başı Üstad Bakunin-ÇF çatışmasıdır. Vipliğin kaldırılması Üstad Bakunin'e karşı ağır bir yenilgi anlamına gelecektir. Bunu gururlarına yedirebileceklerini hiç zannetmiyorum. Onları birarada tutan güç budur. Bunu yitirdikleri anda herkes bildiğini okur. Gerçekleri duymaya tahammüllerinin olmaması, çürük zannettikleri meyveleri ayıklamağa çalışmaları da bu yüzden. Çizgili Faşizm kurbanı andersen'e de geçmiş olsun.

        Sil
      3. Bakunin'e karşı beslenen hislerin eskisi kadar güçlü olduğunu ve insanları bir anada tutan temel etken durumunda bulunduğunu söylemek güçtür benim için.. olayların üstünden çok sular akmış, en azından bazı ÇF yöneticileri açısından aradaki buzlar kırılmıştır. olması gereken de budur..

        tabi tamemen ortadan kalktığın söylemek de mümkün değildir. ÇF'den izinsiz alınıp ÇD'de yayınlanan paylaşımlar hortlatıp durur eski yaraları..

        ÇF-ÇD sürtüşmesinin asıl major etkisi, ÇF işleyiş süreçlerinde ÇD'ya karşı geliştirilen savunma mekanizmasıda görülür. ÇO bu kadar mütecaviz olmasaydı savunma mekanizması da bu kadar katılaşmaz ve bundan da çizgiroman severler karı çıkardı.

        Neyse geçmiş zaman, hayıflanmanın anlamı yok. Uzlaşma yolları bulup asıl amaca yani çizgiroman dünyamızın zenginleşmesine hizmet eden bir çözüm aramak daha hayırlı bu noktada.

        Kapalı link uygulamasına son verilmesini isteyişimde etkenlerden biri de iki forumun eşit koşullara ulaşıp, hakça rekabet edecekleri bir durumun oluşmasını sağlamaktı... ÇF de ÇD de halihazırdaki aynı tutumu sürdürmeye devam ederse ÇF'nin tükenişi sürer... Gerçek budur!

        Sil
    5. ÇD ve ÇF anlaşmazlığı hakkında bir kaç laf da ben edeyim.

      Öncelikle ÇD'nin ÇF'daki son derece olumsuz ve hatalı idari tutumun sonucu olarak doğduğunu da hatırlamakta fayda var. Yani ÇF bir mecburiyet sonucu, Bakunin gibi kıymetli insanların varoluşlarını sürdürmeleri yolundaki tek çare olarak ortaya çıktı. Adamlar sıfırdan bir forum inşa etti ve tüm aşağılamalara göğüs gererek bugünlere geldi. Orayı kuran insanların çoğu ÇF'de kalsalar kolayca vip olabilirlerdi. Hatta belki bugün çoğu moderatördü. Bakunin ise zaten kurucu yöneticilerdendi. Buna rağmen ilkesel bir duruş sergilemeleri ve bu uğurda kovulmaları sadece takdir edilebilir. Bunlar da söylenmeli. Ayrıca ÇF'da da kovulan yöneticilerin birçok çalışması kullanılmaktadır.


      Mryer6: "ÇF-ÇD sürtüşmesinin asıl major etkisi, ÇF işleyiş süreçlerinde ÇD'ya karşı geliştirilen savunma mekanizmasıda görülür. ÇO bu kadar mütecaviz olmasaydı savunma mekanizması da bu kadar katılaşmaz ve bundan da çizgiroman severler karı çıkardı."

      Esasına bakarsanız dediğim gibi ÇF bu kadar hatalı ve kötü yönetilmeseydi, zaten ÇD ortaya çıkmazdı. Kendileri ettiler kendileri buldular durumu biraz. Sizin savınıza bir alternatif sav da (ya da What if senaryosu) şu olabilir: ÇF tekelleşmenin verdiği fütursuzlukla iyice pervasızlaşır, nasılsa kimsenin gidecek yeri yok diye üyelerinin canına okur, yapılan katliamların ardı arkası kesilmez, şimdi görülen haksızlıklar misliyle vuku buluyor olabilirdi belki de. Kim bilir? Bana kalırsa mevcut çoklu forum ortamının ortaya çıkması iyi oldu. Nasıl ki bir gazeteci için birçok farklı gazetenin var olması ya da değişik sermaye gruplarına bağlı haber kanallarının olması mesleki geleceği açısından alternatif oluyorsa ve yöneticilerin diğer müesseselere adam kaçırmamak için biraz daha ılımlı olmasını sağlıyorsa, bir çok forumun olması da adil olmayan yönetimlerin kendini frenlemesine ve memnun olmayanların işi bırakmak yerine başka yerde faaliyetlerini sürdürmelerine imkan tanıyacaktır. Bana kalırsa pek hayıflanacak bir durum değil.

      ÇF'un tükenişi ise bu kafayla zaten mukadderdir. Ancak devrim sayılabilecek değişiklikler yaparlarsa belki kurtarabilirler ama aynı yönetim kadrosunun, hatta iyice zayıflamış şu haliyle, bu tarz adımlar atacağını sanmıyorum. Betonkol'un dediği gibi vipliği kaldırmak gibi eylemler ÇF'a teslim bayrağı çekmekten farksız olacaktır onlar için ve bazıları bunu asla hazmedemez.

      P. K.

      YanıtlaSil
      Yanıtlar
      1. kim haklı kim haksız ayırt etmenin zor olduğu durumlarda yapılacak en iyi şey "ne oldu" ve "nasıl oldu" sorularını yanıtlamak galiba.. kime sorsak sen mi haklısın, o mu diye, alacağmız tek yanıt "elbette ben" olacak muhtemelen. yani hak, doğru ve gerçek kişinin penceresine göre değişiyor.. ya daha büyük bir percere önüne getirmek lazım bu insanları ya da pencereyi, hatta duvarı yıkmak..

        evet, ÇF kendine zarar veren bir sistemde ısrar etmekte, bir intihar süreci içinde sürüklenmekte. öte yandan ÇD'yi de sütten çıkmış ak kaşık olarak görmek bütünü görmemizi engelleyen unsurlardan biri. bir çok yanlış yapmışlar ve meselenin ölüm kalım savaşına dönüşmesinin iki tarafından biri haline gelmişlerdir.

        etki tepki, etki tepki, etki tepki, bir süre sonra hangisinin sorunu başlatan etki, hangisinin buna verilen tepki olduğu birbirine girmiş, zaman zaman hem etkiler hem de tepkilerin boyutu hakçalık sınırını aşmış, o nedenle de bu kaostan sağlıklı bir sonuç çıkarmak imkansız hale gelmiştir kanımca..

        zaman dikiz aynasına bakarak araç kullanma zamanı değil, önümüze bakma zamanı. Ha, roger waters'ın şarkısındaki gibi dikiz aynasında "two suns in the sunset" görmek güzel bir manzara oluşturabilir bazı gözler için.. ama ikinci güneş hayra alamet olmasa gerek.. :)

        taraflardan birinin yok olması her iki tarafta da yer almayanlar için kayıp anlamına geliyor, sonuç olarak..

        efendice ateşkes ilan edilmeli, kazanmak veya kaybetmek fikrini, daha büyük bir kitlenin kazanımı uğruna kafadan atmalı, aslında ortak olan amaç çerçevesinde birleşmeli. Bu birleşme iki forumun tek bünyede toplanması filan değil tabi, el ele verip aynı yöne; ileriye yürümesi..

        bunun için hem ÇF'ye hem de ÇD'ye görev düşüyor. Özellikle de aklıselim yöneticilerine..

        dışarıdan görülen manzara bu.. :)

        Sil
    6. "veriyoruz, cümleyi şöyle revize edelim, "sistemin özü, daha az zarar vermek üzerine kurulu".. :) "...

      yayıncılar kendilerini korumayı bilirler bence...sizlerin bunu dert etmenize gerek yok...

      korsan filmlerin ve müziklerin,kitapların yayıncılar tarafından el altından piyasaya sürüldüğünü bilmeyen var mı hala?

      inanın, yayınevleri o kadar zarar görüyor olsa, 1 aya kalmaz internet linkleri temizleniverir...(torrentlar kalır belki bir tek)...

      bazı dürüst sanatçılar açıkça söylerler mesela: "internetteki mp3lerim benim reklamım oluyor"..diye...:)

      daha önce dediğim gibi; tarayanların telif hakkı, yayıncıların telif hakkından daha kıymetli de ondan kopuyor bu fırtınalar.:)...başka bir şey değil...

      kaç zaman sürdü şu yukarıda yaptığınız tartışma bilmiyorum ,ama bu tartışma "tarayananın telif hakkı" için yapılmış, bu zaman bu "hak" için harcanmış...yayıncıların telif hakkı için kaç zaman tartıştınız, hiç tartıştınız mı? yoksa, yayıncıların telif hakkı, "vip" sistemini devam ettiren bir araçtan başka bir şey değil miydi?

      YanıtlaSil
      Yanıtlar
      1. vipliğin sürmesi için kimsenin herhangi bir gerekçeye ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. sistem kurumun temeline yerleştirilince yeniden yeniden gerekçelendirmeye gerek yoktu. sözkonusu tartışma "vipliği sürdürelim" deyip, nedenlerini gerekçelendirerek yapılmamıştır o yüzden... tartışmanın bir boyutunda "vipliği kaldıralım" gündeme gelmiş ve doğal olarak telif hakkı filan da konuşulmamıştır... burada çelişik olan, viplik ile telif hakkı konusunu bağdaştıran kişinin, vip sisteminin kaldırılmasını, en azından revize edilmesini isteyen kişi olmasıdır asıl.. :) bu çelişki gibi görünen durumun açıklaması da var yukarıdaki yorumlarda..

        Sil
    7. mryer6,
      benim mesajım yanlış anlaşılmaya müsait bir mesaj olmuş...:)..sizin mesajı okuyunca fakettim...

      yani siz, telif hakkı konusunda samimisiniz..benim sizin samimiyetinizden bir şüphem yok şahsen...çünkü, bir noktada, vipin başka amaçların araçları olduğunu farkedip, vip sistemini eleştiren ve kaldırılmasını öneren de sizsiniz..

      benim size dediğim sadece şu :
      " amaaan..canım..:) yayınevlerinin telif hakkını korumak size mi kaldı?..onların canavar gibi avukatları var..hak hukuk da yanlarında...korumak isteseler kendilerini korurlar..."..size dediğim bu..bu bir yargılama veya suçlama da değil..

      alıntıladığım bu sorular ise;
      "yayıncıların telif hakkı için kaç zaman tartıştınız, hiç tartıştınız mı? yoksa, yayıncıların telif hakkı, "vip" sistemini devam ettiren bir araçtan başka bir şey değil miydi?"....

      bu sözlerim, size değil, vip sistemiyle kurdukları iktidarı kaybetmemek için oyunlar çevirenlereydi...

      ayrıca, siz bu blogu yazmakla bence iyi bir şey yapıyorsunuz..benim gibi saftiriklere, "kazın ayağının hiçte öyle olmadığı"nı gösteriyorsunuz...:)

      YanıtlaSil
      Yanıtlar
      1. VİP sistemi mr.yer6 çizgiliforum'a üye olmadan önce hayata geçirilmiş olduğu için dört dörtlük bir tartışma yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. herhalde Bakunin'i ayrılıp (banlanıp) yeni bir forum kurmaya ikna ettiğine göre kıran kırana olmuş bu tartışma.

        belki bu tartışmada telif hakkı meselesi de konuşulmuştur ama içerdeyken edindiğim izlenim, paylaşımcı sayısını artırmak için bir yöntem olarak ortaya atıldığıdır. yani hazineye erişim hakkı elde etmek isteyenlerin hazineyi çoğaltması gereğine yönelik çalışacak bir sistem olarak değerlendirildiğidir vip'in.. bir süre işlevsel olarak çalıştığını inkar etmemek lazım. bir tür, iyi davranışı benimsetmek için ödüllendirme yöntemi kullanan taktik olarak yorumlayabiliriz bu yaklaşımı.

        çizgiliforum'un tek çizgiroman forumu olarak kalması halinde hem işlevsel hem de anlamlı olabilirdi VİP sistemi. diyar faaliyete geçtiği anda tükenişe geçmiştir kanımca. üstelik diyar'daki katılımcı nüfus iyi davranışı ödül beklemeden de yerine getirenlerin olabileceği gerçeğini ortaya koyuyor ve VİP sisteminin temel düşüncesini çürütüyordu. belki de onların ödülü, kendilerini vip yapmayan çizgili'nin kötü duruma düştüğünü görmektir, kim bilir.. yeni koşullar ve yeni zeminin vip uygulamasına değilse bile, kapalı link yönteminin yürürlüğüne son verilmesi gerekirken, olmadı bir türlü. olamayışının nedenlerinden biri de elbette VİP sisteminin ürettiği faydayı diyar'ın bedelsiz olarak kendi hanesine yazması, paylaşımları alıp yayınlamasıydı. çizgili'de bir "savunma mekanizması" kurulmasını doğuran bu durum, sahip olunan değerlere tutunmak gereğini de beraberinde getirmiş olmalı ÇF yöneticileri için.

        halbuki uzun vadeli bir öngörü vip sisteminde ısrarın her aşamada sorun yumağı anlamına geldiğini ortaya koyardı.

        paylaşımlar çalınmasın diye vip seçimlerinde kılı kırk yarmak durumu ortaya çıkacak, çalındığı taktirde 7'den 77'ye tüm vipler zan altında kalacak, zaten buluttan nem kapan yönetim şimdi de kimlerin zanlı olduğu konusunda iç çatışmalar yaşayacak, yönetsel anlayış katılaştıkça üyeler huzursuzlanacak, huzursuzluk vip olmak umuduyla çalışma gayretini kıracak, yönetsel anlayışın incittiği vipler ve üyeler çizgili'den kaçacak, kaçış sürdükçe tükeniş yaklaşacaktı... netekim öyle de oldu...

        kim sorumlu? evet diyar, hakça davranmayıp rakibi yıpratmak için her numaraya başvuruyordu ama diyar'ın eline koz olarak viplik sistemini veren de, onda ısrar eden de çizgiliydi.. e, sistemin gerekliliğinin mantıklı bir izahı kalmayınca halen direniyorsanız bu, yavaş bir intiharı seçtiğiniz anlamına gelir..

        o yüzden geçen yıl sonlarında çizgilinin bir yıl ömrü kaldığını söylemişimdir özel bir muhabbetimizde oklitus'a.. çıkmaz sokağı viplik dışında etkenlere bağlayan (en azından viplik sisteminin iyi işletilmediği için sorun haline geldiğini düşünüyordur) 25temmuz'un yeni forum önerisini gündeme getirmesini "süre kısalıyor" olarak yorumlamışımdır.. doğal olarak vipliğin yarattığı tükenişi görmek istemeyenler her şeyin tıkırında olduğunu düşünmekte devam ettiler.. sonuç ortada..

        Sil